top of page

Uçak Radarlarının Tarihi


“Önce gör, önce ateş et, önce imha et.” ilkesi ile tasarlanan 5.nesil uçakların her geçen gün daha da yaygınlaştığı, 6.nesil uçakların giderek daha net bir gerçekliğe dönüştüğü günümüz muharebe ortamında bir uçağın hayatta kalma özelliği ve farkındalık yeteneğinin en kritik öneme sahip parçalarından biri olan uçak radar sistemlerini bu yazımızda inceleyeceğiz. Fakat bu cihazların bugününü konuşmadan önce tarihini inceleyelim.

Radarlar bir gönderici tarafından yollanan elektromanyetik dalgaların bir cisim üzerinden sekip bir alıcı tarafından bu dalgaların alınması prensibiyle çalışır. İlk radar denilebilecek sistem ise 1904 yılında Alman mühendis Christian Hülsmayer tarafından icat edilmiştir. Hülsmayer’in “telemobiloskop” cihazı gemilere yolladığı elektromanyetik dalgaların gidiş geliş sürelerini ölçerek gemilerin limanlara uzaklığını ölçmek için kullanılıyordu. Hülsmayer’in telemobiloskop fikrini askeri amaçla kullanma fikri Alman Donanması’na sunulmuş olsa da radarın askeri amaçlarla kullanımı II.Dünya Savaşı’na kadar gerçekleşmemiştir. II.Dünya Savaşı’nın arifesinde ise İngiltere, Amerika, Almanya, Sovyetler Birliği gibi birçok devlet I.Dünya Savaşı’ndaki gibi uçakların yerini akustik yöntemlerle bulma fikrinin çağ dışı kaldığını fark ettiğinden radar sistemleri üzerine çalışmaya başladılar.1930 yılında ise Birleşik Devletler Donanma Laboratuvarında radarlar üzerine çalışan elektrik mühendisi Lawrence A. Hyland, havada uçan bir uçağın radar ekranında dalgalanmalar yarattığını fark etti ve radar ile bir uçağı tespit eden ilk kişi oldu. Tüm dünyada hızla devam eden radar çalışmaları II.Dünya Savaşı’ndan önce hızlanmış, İngilizlerin kıyı şeridine kurduğu “Chain Home” erken uyarı radar ağı ile Britanya Muharebelerinde elde ettiği başarılarla taçlanmıştır. Birmingham Üniversitesi’nden Sir John Randall ve Harry Boot’un özünde yüksek enerjili mikrodalga jeneratörleri olan magnetronları geliştirmesi radarların hafifleyip taşınabilir olabileceği fikrini doğurmuş ve uçaklara entegre edilmesine yönelik çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. 1940 yılında o dönem çevik uçakların taşıması için fazla ağır olan radar Air Interception Mk IV, çift motorlu hafif bombardıman uçağı Bristol Beaufighter’a entegre edilmiş ve ilk kez bir uçak radar ile uçmuştur. Aynı dönemlerde benzer çalışmalar yürüten Amerika ise benzer bir radarı B-17 Flying Fortress’a entegre etmiş ve Pasifik’te Japon denizaltılarına karşı oldukça başarılı olmuştur. Almanlar ise savaşın sonlarına doğru radarlarını Messerschmitt Me-262’ye entegre etmiş ve Me-262 radar kullanan ilk jet motorlu uçak olmuştur. Uçak radarlarında gelecek gören Amerikan uçak tasarımcıları, SCP-720 radarını P-61 Black Widow uçağının standart ekipmanı haline getirmiş ve P-61’de üretim hattından radarla çıkan ilk uçak olmuştur.


II.Dünya Savaşı sonrasında askeri havacılıkta standart haline gelmeye başlayan radarlar Soğuk Savaş ile beraber gittikçe sadece tespitten daha farklı görevler yapabilir hale gelmiştir. II.Dünya Savaşı sırasında sadece düşman uçaklarının nerede olduğunu ve hızını tayin edebilen nispeten zayıf radarlar varken 1950’li yıllarda ortaya çıkan ilkel atış kontrol radarları ile düşman uçağının mesafesini de tayin ederek pilota ateş etme konusunda yardımcı olmuş, 1960’lı yıllarda ise aydınlatma radarlarının düşman uçaklarını radar dalgaları ile aydınlatan aydınlatma radarları ile birçok uçak radar güdümlü füze gönderebilme kapasitesine erişmiştir. Örneğin bu dönemlerde başlayan Vietnam Savaşı’nda ilk muharebe tecrübelerini görecek olan F-4 Phantom II’ler AN/APQ-72 radarları ile tespit edip aydınlattıkları Vietnam MiG-17 ve MiG-21’lerini radar güdümlü AIM-7 Sparrow füzeleri ile imha etmişlerdir. Vietnam Savaşı sonrası değişen uçak tasarım ekolleri ile ortaya çıkan F-15 ve F-16 uçaklarının çok rollü uçaklara evrilmesi sebebiyle ilk defa hava-kara ve hava-hava misyonları için kullanılan radarlar birleştirilmiş ve AN/APG-63 radar ailesi 1970’lerde ilk testlerine çıkmışlardır. Bu dönemlere yakın olarak 1969’da ilk denemesine F-15 ile çıkan AN/APQ-120’nin sabit antenleri günümüzdeki AESA radarlar için sıfır noktasını teşkil etmektedir. Günümüzdeki standart çok rollü radarlar ise tek bir hedefi takip (STT), nişan alırken takip (TWS), anti karıştırma (AJ), deniz yüzeyi tarama (SSS), havadan karaya bombalama (AGB) gibi birçok görevi icra edebilmektedir.


Uçak radarlarının radar sinyallerini nasıl yönlendirdiği de kronolojik açıdan incelendiğinde farklar yaratmaktadır. İlk nesil radarlarda radar dalgaları uçağın burun konisi ekseninde gönderilirken ilerleyen zamanda ortaya çıkan mekanik radarlarda anten mekanik bir sistemle yönlendirilmiştir ve radar dalgalarının da yönü uçak burnunu hareket ettirmeden değiştirilebilmiştir. F-4 Phantom II’nin AN/APG-37, F-14 Tomcat’in AN/APS-80 ve Tornado F3’ün AI.24 Foxhunter radarları mekanik radarlar olup, uçakların radarları zamanla modernize edilmiştir. Günümüzde ise birçok uçak Pulse-Doppler radarlar kullanmaktadır. Pulse-Doppler radarlar sürekli ya da değişen bir frekansta yolladığı radar dalgalarını Doppler frekans kaymasını kullanarak anlamlı verilere dönüştüren bir elektronik radar altyapısıdır. Yarı iletken ve katı hal fiziğinin ilerlemesi ile gelişen transistörler ve alıcı-verici reseptörler ile elektronik taramalı dizi radarları (ESA) ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında en yaygın kullanılanları ise pasif faz dizinli radar (PESA) ve aktif faz dizinli radar (AESA) radarlardır. PESA radarlarını basitçe anlatmak gerekirse sistem bir adet periyodik olarak frekans değiştiricinin frekansı belli bir elektronik dalgayı antenlere yönlendirmesi ile çalışır. Ancak bu yöntem, frekans belirlendiğinde sistemin kör edilebilmesini mümkün kıldığından modern muharebe sahasında yerini daha gelişmiş olan AESA sistemlere bırakmaya başlamıştır. AESA sistemler ise içinde binlerce TRM modülü bulundurur ve bu modüllerin birkaçının oluşturduğu her bir anten kendi frekansını oluşturarak farklı frekanslarda çalışır. Bu çalışma stili sayesinde radarı tespit ve teşhis etmek oldukça zorlaştırmakta ve radarı kör etmek imkansıza yaklaşmaktadır. PESA ve AESA radarlarının teknolojik altyapısı uzun süredir bilinmekte olsa da bu yapıları bir uçağın burun konisinin içine sığdırmak hatırı sayılır bir zaman ve teknolojik bilgi birikimi almıştır. Öyle ki ilk seri üretim AESA radarlardan biri olan AN/APG-77 radarı ilk uçuşlarını 1997’de F-22 Raptor’lar ile yapmıştır. PESA radarlar ise özellikle Rus menşeili MiG-29, SU-27 gibi uçaklarda kullanılmakta olup, Rus havacılığının göz bebeği SU-57’nin N036 Byelka radarının henüz hazır olmaması sebebiyle PESA radarlarla uçtuğu bilinmektedir. Günümüzde AESA radar teknolojisini efektif kullanabilen ülke sayısının iki elin parmaklarını geçmediği düşünüldüğünde bu ülkeler arasında ülkemizin de bulunması oldukça sevindirici bir haberdir.

 

 

 

 

KAYNAKÇA

125 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

SOLOTÜRK

AH-1 Cobra

bottom of page