Ordular Ne Yer?
“Ordular mideleri üzerinde yürür.”
-Napolyon Bonaparte*
*Bu söz genelde Napolyon’a atfedilir fakat bu konuda sağlam bir kaynak yoktur.
Çoğu insan ev geçindirmenin, “boğaz doyurma”nın zorluğundan bahseder. Peki ya her gün hareket halindeki bir ordunun boğazı nasıl doyurulur?
Beslenmek insanın en temel ihtiyaçları arasında yer alır, yediğimiz yiyeceklerin sindirilmesi sonucu ortaya çıkan enerji vücudumuzun faaliyetlerini sağlıklı bir şekilde sürdürülmesini sağlar. Sağlıklı ve yeterli bir beslenme yoğun fiziksel aktivite gösteren insanlar için daha da hayati bir hal alır, nitekim çoğu asker de yoğun fiziksel aktivite gösterir. Görev tanımı fark etmeksizin her askerin görev sırasında karşısına çıkabilecek herhangi bir zorluğa dirayet gösterebilmesi adına dengeli ve sağlıklı bir şekilde beslenebilmesi oldukça önemlidir, nitekim savaşan orduların rakibi bir strateji olarak aç bırakması tarih boyunca örnekleri olan bir durumdur, örneğin eski çağlarda geri çekilen ordular çiftlik hayvanlarını telef etmiş, ekinleri ve ağaçları yakmış, su kuyularını, sarnıçları, nehirleri ve gölleri zehirlemiştir; daha yakın bir tarihte de Amerika’nın Vietnam’daki tarım arazilerine yönelik napalm ve gaz saldırıları örnek olarak verilebilir. Ordular düşmanlarını aç bırakarak onların motivasyonlarını ve zindeliklerini zedelemeye çalışmış, zaman zaman toplu ölümlere sebep olmuştur.
Tarihte Orduların Beslenmesi
İnsanlık tarihinde oluşturulan ilk orduların nasıl beslendiği ile alakalı net bir bilgi günümüze ulaşmamıştır, fakat bu askerlerin kendi yemeklerini sefere çıkmadan önce yanına kendi inisiyatifleri doğrultusunda aldığı tahmin edilmektedir. Ayrıca bu askerler sefere çıktıkları bölgelerde yağmalama avlanma, satın alma yoluyla besin bulmuşlardır. Özellikle Demir Çağıyla beraber kalabalık ordular kurulmaya başlanınca ordunun beslenmesi düzenlenmeye başlamıştır. Örneğin Büyük İskender ordusunu denizden sürekli takviye etmiştir. Roma/Bizans orduları da askerlerine tayınlar vermiştir. Eski Türk/ Moğol orduları ise genelde yemeği gittiği yerde bulmuş, at sırtında kurutulmuş et (pastırma) taşımış veyahut yanında kesmek üzere canlı hayvan taşımıştır.
Dönemin önemli güçlerinden olan Çin de kalabalık ordusunu beslemek için çeşitli stratejiler izlemiştir; Çinliler ordularına savaşta yiyecek ulaştırmanın yanı sıra ordularına harekattan önce büyük ziyafetler de çektirmiştir.
Osmanlı Ordusu da özellikle en güçlü dönemlerinde sıkıca beslenmiştir. Cephe hattının gerisinde kurulan seyyar mutfaklar ordunun beslenmesini karşılamıştır. Örneğin 17. yüzyılda yeniçerilerin tayınını yaklaşık 200 gram kırmızı et (koyun ya da kuzu) bal, kahve, bulgur ve pirinç oluşturuyordu. 17.yy İstanbul’unda 105 fırın sadece yeniçerilere çalışıyordu, Osmanlı askerleri bol bol ekmek ve bisküvi de tüketiyordu.
Kısaca askerler halk ne yiyorsa onu yiyordu, zamanla askerlere yiyeceklerini orduları vermeye başladı. Fakat bu yiyecekler kimyasal koruyucuların yokluğunda bozulmaya çok müsaitti. Her türlü hazırlığa rağmen çöl, bataklık bölgelerinde, aşırı nem, sıcak, soğuk gibi çevresel faktörlerin etkili olduğu yerlerde tayınların bozulmasına sebep olmuştur. Ayrıca paketlemenin yokluğu besinleri düşman sabotajına daha açık hale getirmiştir.
19.-20. Yüzyılda Yaşanan Gelişmeler
Özellikle 19. Yüzyılda Fransa ve İngiltere’de icat edilen ‘konserveler gıda güvenliğine büyük bir katkı sağlamıştı, her ne kadar ilk konservelerin de kendilerine has sorunları olsa da gıdalar tüketiciden önce açılamayacak bir hale gelmiş ve metal konserveler sayesinde dış şartlardan bir nebze de olsa korunacak hale gelmiştir. Konservelerin taşıma kolaylığı ve hızlıca tüketilebilmesi de konservenin sağladığı bir diğer önemli avantajdır. Ayrıca vitamin ve minerallerin insan vücudu için öneminin dönemin bilim insanları ve doktorları tarafından keşfedilmesi ile dönemin büyük orduları gerekli düzenlemeleri yapmaya başlamıştır.
Örneğin İngiliz Kraliyet Donanması’nın doktorları denizcilerde yaygın olan iskorbüt hastalığının nedenini arıyorlardı. 1753 yılında İskoç bir askeri tabip olan James Lind turunçgil tüketmenin iskorbüt hastalığından muzdarip denizcilere iyi geldiğini fark etti. Bunun üzerine İngilizler gemicilerin tayınına turunçgilleri de ekledi, gemiler birden limon ve portakalla taşmaya başladı. Öyle ki denizciler için İngiliz argosunda bugün bile 'Limey’(Limonlu) şeklinde bir ifade bulunur. Bu tarz düzenlemeler gerekli görüldüğü takdirde tarih boyunca yapılmaya devam etti.
Bu modern yöntemler için en iyi deney sahası ise 1861-1865 yılları arasındaki Amerikan İç Savaşı oldu. Kuzey’in (Günümüz Amerika Birleşik Devletleri) askerleri bugün bile ordularında varlığı devam eden bir gıda sistemi kurdular. Askerler cephe gerisinde iken normal bir şekilde besleniyordu, fakat önceki ordulardan farklı olarak bu gıdalar Federal Hükümetin anlaştığı üreticilerden sağlanıyor ve sıkıca korunarak kışlalara veyahut cephe gerisine ulaştırılıyordu, konserveler ve yemek su için gerekli kap-kacak askerlere hareketten önce temin ediliyordu. Kontrol edildikten kaydıyla askerlere aileleri de yiyecek yollayabiliyordu. Nitekim Güney (eski Amerika Konfedere Devletleri) böyle imkanlardan muzdaripti. Güney’in ordularının baş komutanı olan Robert E. Lee’nin başkanı Jefferson Davis’in iznini almadan Kuzey’e teslim olmasının sebebi Lee’nin, askerlerinin muzdarip olduğu acılara artık dayanamaması olarak gösterilir. Kuzey’in ordusu ise gayet yeterli bir şekilde ihtiyaçlarını karşılayabiliyordu, bu zaferlerinin önemli bir parçasıydı.
Birinci Dünya Savaşı’nda da askerlerin tayınları az önce anlatılan sistemlere dayanıyordu. Daha radikal bir değişim ise İkinci Dünya Savaşı’nda yaşandı.
Hem Müttefik hem de Mihver Kuvvetleri ordularının tayınlarını standartlaştırmaya devam ettiler. Amerikan Silahlı Kuvvetleri tayınlara harf kodu atamaya başladı. A kodu taze gıdayı temsil ediyordu, B kodu pişmemiş paketli gıdaydı, C konserve gıda demekti, D tayınları acil durum tayınlarıydı -bunları genelde pilotlar taşıyordu-, K tayınları ise içinde her bir asker için üç öğünden oluşan tüketime hazır tayınlardı. İngiliz Silahlı Kuvvetleri ise askerlerini her bir asker için günlük hazır gıda tayını veriyordu. Amerikan K ve İngiliz günlük tayınları içerik olarak benzerdi, ikisi de konserve et, yulaf barları, toz kahve (İngiliz tayınında çay), domuz pastırması ve yumurta, sert şekerleme, sigara, kibrit, peynir, süt, çeşitli çorbalar, tuvalet kağıdı gibi sarf malzemeleri, sosis, çikolata, sakız ve benzeri gıda maddeleri bulunuyordu. Bu tayınlar askerlerin yanı sıra ele geçirilen yerlerde ihtiyaç sahibi yerel halka da dağıtıldı.
Almanlar daha basit bir sisteme sahipti. Knorr’un toz çorbaları, bol bol et konservesi, Almanya’daki yöresel ekmekler, sosis veya sosis şeklindeki bezelye ezmeleri Erbswurst (bunlar su ile karıştırılıp çorba yapılabiliyordu.) ,sigara, süt ve metamfetaminli/kafeinli çikolata - Panzerschokolade - Wehrmacht askerinin standart tayınlarını oluşturuyordu. Schutzstaffel(SS) ve Fallschirmjäger (Alman Paraşütçüleri) gibi elit birlikler ise bunlara ek olarak peynir, şekerleme, reçel, tereyağı, sebze gibi ek besin maddeleri de taşıyordu. İtalyanlar ise makarna, salata, yulaf, sıcak çorba ve pizza gibi besinler için kendi sahra mutfaklarına güvendiler fakat çoğu zaman sadece bisküvi ve çorba yiyebiliyorlardı, zira İngiliz Donanması özellikle Afrika’ya ikmal maddesi taşıyan İtalyan gemilerini sık sık hedef alıyordu.
Sovyet Rusya, Çin ve Japonya ise askerlerini iyi besleyemiyordu. Özellikle Kızıl Ordu ve Çin Mihver Devletleri’ne büyük tarım arazileri kaptırdığı için Müttefiklerden gelecek gıdaya bağımlı haldeydiler. Japonlar ise hazır gıdayı ordularında istedikleri düzeyde yaygınlaştıramadılar.
Modern Tayınların Doğuşu
Bugün ordulardaki tayınlara en yakın tayınlar Soğuk Savaş'da ortaya çıktı. Kızıl Ordu’nun tayınları oldukça mütevaziydi; tushonka (Rus usulü hazırlanmış konserve et) bolca kraker, ekmek ve süt standart bir askerin tayınını oluşturuyordu. Amerikan ordusu ise tayınlarını zenginleştirmeye devam etti; Meal, Combat, Individual (Öğün,Muharebe,Bireysel) C-Tayın’ının yerini alarak askerlere savaş alanında da yeterli beslenmeye olanak tanıdı. Önceki C tayının aksine MCI menüler şeklinde çıkıyordu, ana öğün askerler tarafından seçilebiliyordu. MCI Kore Savaşı’ndan 1980 yılına kadar kullanılmaya devam etti. 80’li yıllardan itibaren ise MRE (Meal,Ready-to-Eat,Tür: Yenmeye Hazır Öğün) askerlere verilmeye başlandı.
MCI öğünlerinden gelen geri bildirimlere dayanarak oluşturulan MRE, yine öncülü gibi birden fazla menüye sahiptir. Farklı olarak MRE, MCI gibi konservelerde gelmez, bütün öğünler plastik kalın poşetleri bulunur; bütün poşetler de daha büyük bir plastik pakete yerleştirilmiştir. Metal konserveler gibi paslanmayan poşetler ayrıca aşırı sıcak, soğuk, nem, kimyasal saldırı, toz gibi ekstrem koşullarda yemeğin güvenle saklanmasına imkan sağlar. Ayrıca MRE bir ısıtıcı torba ile de gelir, bu da askerlerin ateş yakmadan (ateş yakmak zaman zaman tehlikeli olabilir) yemeği ısıtmasına olanak tanır. Kirli suyun temizlenmesine olanak tanıyan temizleme tabletleri, temizlik için kullanılabilecek ıslak mendil ve peçeteler bulunur. Yiyecek içecek ise ana öğün, ikinci bir öğün, tatlı ve atıştırmalıklar, ekmek ve bisküviler, toz meyve suları ve toz kahve, sporcu içecekleri, kibrit, tereyağı ,reçel, krema, tuz, biber, toz şeker ve içecek karıştırma torbası yer alır. Ana öğün paketten pakete değişmekte olup pizza, taco, spagetti, peynirli makaroni, biftek, gulaş gibi genel olarak sevilen gıdalar bulunur. Ayrıca vegan/vejetaryen beslenmeye uygun MRE paketleri de mevcuttur. Ayrıca MRE Amerika tarafından insani yardım malzemesi olarak da kullanılmaktadır, Gazze’de uçaklar MRE paketlerini paraşütle şehrin üzerine bırakmıştır.
MRE çoğu orduya ön ayak olmuştur. Neredeyse bütün büyük ordular bu çeşitte tayın/kumanyaları tasarlayıp askerlerine temin etmiştir. Türk Silahları Kuvvetleri kumanya olarak konservelenmiş gıdayı sahadaki askerlerimize ulaştırmaktadır.
Kaynakça:
(VPN ile ulaşıldı)
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2008/03/20080301-15.html , TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ BESLEME KANUNU
UYGULAMA YÖNETMELİĞİ
コメント